3.4. KİŞİSEL UYUMLULUĞUN SAĞLANMASI İş Kazaları ve meslek hastalıklarından korunmak için yapılması gereken işlerin üçüncüsü ergonomiden (İş Bilimi) faydalanılmasıdır. Uluslararası Ergonomi Kurumu (IEA) ergonomiyi şu şekilde tanımlamaktadır: Ergonomi veya İnsan Faktörleri Mühendisliği "Ergonomi veya İnsan Faktörleri Mühendisliği, insanın refahını, mutluluğu ve genel sistem performansını geliştirecek bilgi ve teoriyi bulmayı, uygun yöntemlerin uygulanmasını, ve bir sistemin diğer elementler ve insanlar arasındaki etkileşimlerini temelde anlamaya çalışan bilimsel bir disiplindir."
Eski IEA tanımı ise Ergonomiyi "İşleri, sistemleri, ürünleri ve çevrelerini insanların sınırları ve zihinsel-fiziksel yetenekleri ile uyumlaştıran insan bilimlerinden çıkarılan bütün bir bilgi (IEA 1997)" şeklinde tanımlamaktadır. Kuzey Amerika Profesyonel Ergonomi Sertifika Kurulu (BCPE) ise Ergonomiyi, insanın yetenekleri, sınırları, ve diğer tasarımla ilgili insan karakteristiklerine İlişkin bir bilgi bütünü olarak tanımlamaktadır.Başka bir deyişle, Ergonomik Tasarım ya da Mühendisliği, etkili insan İşlevleri İle güvenli ve konforlu çevreler, ürünler, sistemler, işler, görevler, makineler, ve aletlerin tasarımı bilgisinin kullanılmasıdır (BCPE 1999). BCPE'nin bu tanımı 1988 yılında Chapanis tarafından orijinal olarak geliştirilmiştir. Benzer tanımlayıcı ifadeler dünya çapında diğer ergonomi kuruluşlarınca da kullanılmaktadır KİŞİSEL UYUMLULUĞUN SAĞLANMASI-II
Bu tanımlayıcı ifadelerin bir kaçının içeriğini analiz eden BCPE, ergonominin pratik faaliyetlerle yakından İlgili olan, analiz, test ve değerlendirmeyle insanın yetenekleri, sınırları ve diğer karakteristik özelliklerine ilişkin tasarım bilgisinin uygulanmasını, ergonomi pratiğinin temel odak noktası olduğunu belirtmiştir. Konuyu sırf işletme çevresinden bakılırsa, ergonominin amaçları şöyle belirlenebilir. Her şeyden önce bu bilimin amacı işletmenin örgütlenmesi, iş yerinin kurulması, işlerin bölünmesi, iş sırasındaki vücut hareketlerinin belirlenmesidir. Çevre koşulları açısından ise ısı, ses ve titreşim çevresinin düzenlenmesi önde gelen amaçlardır. Keza, dinlenme, tatil süreleri ve günlük saat dağılımlarının da işbilimsel amaçlar arasında yer aldığını belirtmek gerekir.
Bütün bu amaçların gerçekleşebilmesi için, ergonomik teşhisin önde geldiğini, İşin İnsana olan uyarsızlıkların göstergelerini su yüzüne çıkarmanın bu amaçlara ulaşmada en başta gelen araç olduğunu saymak zorunludur. Teşhisin doğru olabilmesi için teşhisin doğru bir örnekleme, iyi bir anket veya banda kayıt yöntemleriyle yapılmasında duyarlılık göstermek en önemli koşulların başında gelir. Yine bu çerçeve içersinde önceden düzenlenen tarama listeleri (Kontrol listesi) taramalarda önemli işlevler göstermektedirler. Teşhis kadar önemli olan bir hususta, ergonominin işletmede hangi türünün kullanılacağı ve bunun kuralarıdır.
Ergonominin hedefleri: İnsancıllık ve Ekonomiklik İnsancıllık ve Ekonomiklik: İnsancıllık ve ekonomiklik amaçlar göz önünde bulundurarak insana ait özelliklerin, bilgilerin, yeteneklerin ve becerilerin bilinmesi ve bunlara ait alt ve üst sınırların belirlenmesi insana yaraşır bir iş düzenlemesinin en önemli değerlendirme ölçütleridir. Sağlığın Korunması Sağlığın Korunması: Sağlığın korunması geniş anlamıyla Çalışma koşullarından ileri gelen hastalıkların önlenmesi veya azaltılması anlamındadır.
İşin Sosyal Uygunluğu İşin Sosyal Uygunluğu: İşin sosyal açıdan insana uygunluğu, insan yaşamını toplumsal normlar (bunlar, yasalar, yönetmelikler ve yönergeler ya da toplu sözleşmelerle karşılanmış da olabilir) içinde sürdürebileceği ortamın sağlanması ve bireyler arası ilişkilerin özendirilmesi anlamını taşır. Teknik Ekonomik Teknik Ekonomik: Teknik-ekonomik rasyonellik, insan-makine sistemini fonksiyonel açıdan doğru biçimde düzenlenmesi, bu tur sistemlerin performans yeteneklerinin sürekliliğinin sağlanması ve insanların sistem İçinde ekonomik açıdan en doğru biçimde görevlendirilmesi anlamını taşır.
İnsanın değişen ortamlarda ne gibi yüklenmelerle karşı karşıya kaldığını, bireyler açısından hangi zorlanmaların doğduğunu, işin gerektirdiği özellikler ile insanın uygunluk özelliklerini birbiriyle en iyi biçimde nasıl bağdaştırılabileceğini saptamaktır.
Ergonomi Kavramının Çerçevesi A.Wîsner ergonomiyi tanımlarken onu "insana ilişkin ve en fazla rahatlık, güvenlik ve etkinlikte kullanılabilecek araç, makine ve donanım sağlanması için gerekli bilgilerin tümü" diye nitelendirilmiştir. İnsan bir iş sırasında, herhangi bir araç, gereç veya makineyi kullanırken hem rahat, hem kendini güvenlik içinde hissedecek, hem de etkinlikle çalışma yapabilecek durumda olması için bazı bilgilere İhtiyaç duyacaktır.
Bu bilgileri hangi kaynaklardan derleyecektir? Kuşkusuz gerekli bütün kaynaklardan yararlanacaktır. Ama ne var ki, belli başlı bazı başvuru kaynakları bu bütün kaynakların içinde varlıklarını daha fazla duyuracaktır. Bu başvuru kaynaklarını şöyle sıralayabiliriz: fizyoloji veya iş fizyolojisi, iş hekimliği, iş güvenliği, işin bilimsel örgütlenmesi veya düzenlemesi, psikoloji ve psikofizyolojisi ve sosyolojidir.
İş fizyolojisinin ergonomi içersindeki payı büyüktür. Kas çalışması, dinamik ve statik çalışma, enerji harcamasının değerlenmesi, ısı ve ısıya karşı tepki gibi konularda yaptığı İncelemelerle fizyoloji İşbilim çalışmalarına ışık tutmaktadır. Ama ergonomi, kuşkusuz fizyolojinin de çok ötesindedir. İş Hekimliği de belli dönemlerde yapılan belli muayenelerin dışında tarama, araştırma, tahmin ve düzeltme gibi çalışmalarla ve özellikle meslek hastalıklarını tedavi etme, halk sağlığını koruma gibi müdahalelerle işbilimin uygulanmasını kolaylaştırır ve amaçlarına hizmet eder.
İş Güvenliği ise İş kazalarını, aksamalarını önleyici Önlemleri hukuki açıdan almayı zorunlu hale getirir. Bununda ergonominin amaçlarını gerçekleştirme de en büyük etken olduğu kesindir. Psikoloji ve Psikofizyoloji'nin de algı, uyanıklık ve iş öğrenimi klasik psikoloji konularıyla birlikte deneysel psikoloji çalışmalarıyla işbilime kılavuzluk ettiği bir gerçektir. Denilebilir ki, ergonomi psikolojiden bazı yöntemleri alır ve kullanır. Zaten ergonomi sınai psikolojinin bir uygulaması olduğu öne sürülebilir. Şu halde psikoloji ile ergonomi arasındaki ilişkiler çok derin ve gereklidir diye bir yargıya varmak mümkündür.
Psikososyoloji ve Sosyoloji; toplumu, toplumsal grupları yakından ilgilendiren bazı sorunların çözümünde ergonomi, sosyolojik çalışmalardan yararlandığı ve sonuçta da bazı toplumsal sorunları çözdüğü öne sürülebilir. Sözgelimi, işçilerin yanlış beslenmesi gibi sorunları düzeltme ve sağlıklı iş koşullarını sağlamak bunun en belirgin örneğidir.
İşin Bilimsel Örgütlenmesi konusunda da ergonominin yaptığı çalışmaların önemi oldukça fazladır. Zira İşletmede iyi çalışma koşullarını sağlamada, İşbölümünü gerçekleştirmede, zamanın hakkaniyetli değerlendirilmesinde, optimal kuralların tanınmasında, psikofizyolojik etkenlerin araştırılmasında işbilime oldukça yoğun ve zorunlu işlevler düşmektedir.
Yukarıda sayılan konular bir bakıma ergonominin sınır taşlarını oluşturmaktadır. Bu konulardan da anlaşılacağa üzere ergonomi, iş fizyolojisi ve iş hekimliği gibi konular bir yana bırakılırsa, özellikle üzerinde toplandığı alan davranış bilimleri olmaktadır. Gerçi ergonomide esas olarak insan veri, yani değişmez bir varlık olarak kabul edilmektedir.
Ama ne var ki; insan bir an için değişmez bir varlık sayılsa bile makineyi insanın kolay, rahat, etkin ve verimli şekilde kullanabileceği biçimde değiştirmek söz konusu olduğuna göre İnsanı bilmek, onun özelliklerini kavramak zorunludur. Üstelik insan gibi bir değişkenlik gösteren varlığı, değişmez varsayımlara göre uygulamaya koymanın, bu konuyla ilgilenenleri güçlüklerle karşı karşıya bırakacağı açıktır.
Aşağıda verilen Şekil 3.8'de görülen, çalışma masasının ergonomik hale getirilmesi İle çalışanların belinde ortaya çıkacak hastalıkların önüne geçmek mümkün olacaktır. Şekil 3.9'da ise ergonomik el aletlerine örnek olarak makas ve bıçak dizaynları görülmektedir. Ergonomik makas ve bıçak gibi el aletlerinin kullanılması ile el kaslarının erken yorulmasının önüne geçileceği gibi, birtakım sakatlıklar da önlenebilir. Şekil 3.10 ergonomik masa ve aydınlatma, Şekil 3.11 uygun kaldırma, Şekil 3.12 uygun taşıma ve Şekil 3.13 ise ergonomik bilgisayar masası dizaynını göstermektedir.
ERGONOMİ- İNSAN VE ÖZELLİKLERİ 2.1. İnsanın Bedensel Yapısı İnsanların kemiklerden oluşan iskeleti, tüm insan varlığının üzerine ya da içine yerleştiği ve taşıdığı, bir destek doku oluşturur. Bütün hareketli kısımlar çeşitli kaldıraç yasalarına göre görev yaparlar. İnsanın tüm yaşamı boyu işlekliğini koruyabilen eklemlerin hareketli yüzeyleri bir kıkırdak doku ile kaplanmışlardır. Eklem noktalarından birbirine bağlı olan kemiklerin tüm hareketleri için gerekli kuvvet iskelet kaslarından gelir. Kasların dengeli bir şekilde uzaması ya da kısalması ile insan vücudu tüm biyomekanik yeteneklerini sergiler.
Basit mekanik kurallar içinde dikkate alındığında, insan vücudundaki sistemlerinin verimi ya da zayıf noktaları belirlenebilir. Kol ve bacak eklemlerinde kas gücü ile gerçekleştirilen hareketler kolayca oluştuğu halde, kuvvet kolu ve direnç kolu ilişkilerine göre mekanik özellikleri zayıf olan, bel bölgesindeki omurlar arasındaki kaldıraç hareketleri önemli sorunlar oluşturabilmektedir.
Eklem hareketleri İnsan vücudunun biyomekaniğinde yer alan kemikler, eklemler ve kasların teşkil ettiği mekanik düzen dikkate alındığında, insan vücudunda üç kaldıraç tanımına uyan yapısal özelliğin bulunduğu görülür (Şekil 1). Kemiklerin yapılarına göre, destek noktaları, kuvvetin tatbik noktası ve yük noktasının, teorik olarak gösterilebileceği kaldıraç sistemleri mevcuttur. Bir operatöre verilecek mekanik hareketler ve bunların kas yükü tahminlerinde, eklemlerin kaldıraç özellikleri nedeniyle oluşabilecek problemler hesaplanmalıdır.
Eklem hareketleri A)baş hareketleri, B)gövde ve C)üst etraf hareketleri ve alt etraf hareketleri olarak üç kısımda incelenebilir. a-Baş hareketleri Baş çevirme hareketleri dikkate alındığı zaman, sağa ve sola dönüşlerin açısal ortalamasının 55o olduğu görülmektedir. Ergonomik yaklaşımlarda bu harekete, gözlerin yuvalarında dönme hareketleri de dikkate alınarak, daha geniş açılarda bir hareket boyutu vardır. Göz hareketleri burada önemli bir kolaylık ve avantaj sağlayabilir. Başın geriye doğru bükülmesinin değeri yaklaşık 50 o civarında olmasına karşılık, ergonomik açıdan başın bu ölçülerde geriye bükülmüş duruşu herhangi bir yarar sağlamaz.
Zorlanarak geriye bükülmüş baş pozisyonunda yutkunma güçleşir ve rahatsızlıklar meydana gelir. Başın öne bükülmesi daha rahat bir pozisyondur. Gözle takip gerektiren göstergelerin, baş hareketlerine zorlamayacak bir şekilde göz bakış açılarına göre yerleştirilmesi prensip olarak kabul edilir. Özellikle, uzun süreli izleme gerektiren göstergeler hiç bir zaman normal göz bakış açılarının dışına yerleştirilmemelidir.
b-Gövde ve üst etraf hareketleri Gövdenin sağa ve sola dönüş hareketleri 40o civarındadır. Dik duran bir insanın, gövdesini bu açısal değerler içinde hareket ettirmesi ardından üst etraf hareketlerini gerçekleştirmesi mümkündür. Gövde döndürme hareketleri statik bir şekilde ve uzun süreli olmamalıdır. Gövdenin öne bükülü duruşunda, sağa ve sola döndürme hareketleri ve kuvvet gerektiren kas zorlamaları yapmak sakıncalıdır. Bu tür zorlamalar kalıcı sakatlanmalara neden olabilmektedir.
Omuz, dirsek ve el bileğinin ortalama hareket açıları Şekil 5de verilmiştir. Omuz ekleminin yuvarlak eklem başı ve oldukça düz eklem yuvası, bu eklemin geniş açısal hareketlerini kolaylaştırır. Omuz eklemi hareketlerine dirsek ve el bileği hareketleri de katıldığında gözde etrafında geniş bir erişme alanı oluşur. Ancak, el ve kolların kuvvet tatbiki dikkate alındığında hareket etkinlik alanlarının oldukça daralır.
c-Alt etraf hareketleri Ayakta duruş pozisyonunda iken dizlerin normal duruşu, vücut ağırlığının düşey doğrultuda taşınabilmesi için tam gergin bir duruştur. Otururken ve yatarken dizlerin en rahat pozisyonu 70 o -130 o açılar içinde fleksiyon halinde duruşudur. Bacağın kalça ekleminden fleksiyon hareketi 120 o civarındadır. İnsanlar bu hareketi çoğu kere diz bükülü iken gerçekleştirebilirler. İnsanların üst etraf boyutları ve eklemlerinin işlekliği ile orantılı olan maksimum kavrama noktaları, önemli tasarım boyutlarını ortaya koyması açısından ergonomik bir yaklaşımdır.
Ergonomi-İnsan Özellikleri Sinir sistemi Merkezi sinir sistemi güçlü bir bilgi işlem ve uzaktan kontrol organı olarak kabul edilir. İnsan vücudunun tüm organları, devamlı bir şekilde bu sistemin yönetiminde bulunur. Sistemin bilgi girişi çeşitli organlarla sağlanır ve bilgiler duyu sinirleriyle merkezi sinir sistemine ulaştırılır. Ergonomik açıdan önemli olan algı organları ışığa, sese, kimyasal maddelere, dokunmaya, sıcak ya da soğuk gibi dış etkenlere duyarlı algı organları ile hareket sistemine ait ve denge ile ilgili algılamaları gerçekleştiren algı organlarıdır.
Ergonomi-İnsan Özellikleri Ergonomik açıdan önemli ve karma bir algılama da Kinestetik algılamadır. Kinestetik algılama, insanın kendi hareketlerinden ve vücudu ile temas halinde olan cisim ve eşyalardan haberdar olması şeklinde açıklanabilir. Örneğin; gözleri yumuk bir insanın eline bir bilye ya da anahtar verdiğimizde o kişinin bize, parmakları ile yoklayarak elindeki cismin ne olduğunu söyleyebilmesi Kinestetik duyu organlarının yardımı ile mümkün olur.
İnsan vücudunun belli davranış ve hareketlerinin başlaması için, beli bir işaret ya da komutun devreye girmesi gerekir. Bir trafik ışığının yanması, bir alarm sinyalinin verilmesi ya da sesli bir ikaz gibi uyarılar hareketleri başlatabilir. Böyle bir uyarı geldikten sonra, beklenen hareketin başlamasına kadar geçen süreye, davranış gecikmesi ya da reaksiyon zamanı denir. Böyle bir gecikme, dikkatle incelenirse, algı organları, sinir sistemi ve hareket sisteminin devreye giriş zamanları ve dolaylı gecikmeler saptanabilir.
Algı organındaki gecikmeler 1-38 ms, algılamanın merkezi sinir sistemine ulaşmasındaki gecikme ms, merkezi sinir sistemindeki işlemler ms, kaslara verilen komutun sinirlerden iletim zamanı ms, kas kitlesinin harekete geçmesi için gerekli ara süre ms olabilmektedir. Bütün bu gecikmeleri temsil ve reaksiyon zamanı olarak tanımladığımız bu süre ms arasındadır.
Aşırı yorgunluk ve iş hevesi kayıplarının da reaksiyon zamanı üzerinde olumsuz etkileri vardır. Önemli olan, insanların kontrollü hareketlerinin başlatılabilmesi için en azından 300 ms gecikme payının söz konusu olmasıdır. Yapılan bir araştırmada, insanların reaksiyon zamanları ölçülmüş ve ses ya da ışık sinyaline karşı erkeklerin ve kadınların reaksiyon sürelerinde bazı farklılıklar görülmüştür. Ayrıca reaksiyon sürelerinin çeşitli yaşlarda da farklılıklar gösterdiği saptanmıştır
Reaksiyon zamanının saptanmasında, işgören aldığı sinyal ve uyarımın ne anlama geldiğini bilmiyor ya da çok çeşitli ve ayrılması güç uyarılar karşısında kalması halinde kaybedeceği süreleri de dikkate almak gerekmektedir. Örneğin; kontrol düzeneklerinin sayısı, tasarım özellikleri ve yerleşim noktaları ile, belli kontrollerin kullanılması için gerekli bilgileri veren göstergelerin çok ve anlamlarının karmaşık olması halinde zaman kayıpları meydana gelmektedir.
Reaksiyon gecikmesine neden olan faktörler özetle; uyaranın tip ve şiddeti, değişkenlerin sayısı, birden fazla seçeneğin bulunması, uyarımların netliği, verilecek sinyaller karşısında operatörün bekler durumda ya da başka işlerle uğraşır durumda olması, yaş, yorgunluk ve cinsiyet faktörleri olarak sayılabilir.
Farklı uyaranlara karşı reaksiyon sürelerini belirlemek amacıyla yapılan araştırmalarda, bir ışık sinyali, bir zil ve bir de zararsız düzeyde elektrikli şok uygulayarak denemeler yapılmıştır. Işık sinyaline karşı reaksiyon zamanının saniye, ses sinyaline saniye, elektrik şok sinyaline saniye, karma ışık ve ses sinyaline saniye, ışık ve elektrik şok sinyaline saniye, ses ve elektrik şok sinyaline saniye ve her üç uyarımın kullanılması halinde ise saniye gibi farklı reaksiyon süreleri saptanmıştır.
Uyaran sayısındaki artışın reaksiyon süresini kısalttığı görülmüştür. Ayrıca, reaksiyon süresi, verilecek karara etkili olacak uyarım seçeneklerinin sayısı arttıkça uzayabilmektedir. Ergonomik yaklaşımlarda reaksiyon zamanı, iş – zaman etüdü ilişkileri içinde dikkate alınmalıdır. Operatörlerin davranışlarının süreleri sadece doğrudan reaksiyon zamanı boyutlarına bağlı ya da onunla orantılı değildir. İş ekonomisi, işyeri düzeni fonksiyonel yüklenme, uyarımların zamanlaması ve uyarı tipleri, hareket mesafeleri, yorgunluk gibi faktörlerde dikkate alınmalıdır.
Ergonomi-İnsan Özellikleri Özel algı organları Görme özelliği İnsan gözü, yapı ve işleyiş açısından, bir kameraya benzetilir. Gözün bir merceği, bir diyaframı ve görüntülerin üzerine düştüğü ışığa duyarlı bir algılama yüzeyi vardır. Gözün ışığa duyarlı yüzeyi küresel bir yüzeydir ve duyarlılığı göz yuvarlağının gerisinden ileriye doğru giderek azalır. En net görüntü, gözün bakış alanının tam ortasına rastlar. Gözler, kameralardan daha duyarlı olarak, değişik düzeylerde ve karanlıkta bile görme ve uyum yeteneği vardır.
Göz, bakılan cisimlerin tam orta noktalarını netlikle görmesi nedeniyle, tüm cismi iyi görme işlemi, göz yuvarlağının bir tarama yapacak şekilde hareket etmesi ile gerçekleştirilir. İki gözün aynı noktaya çevrilmesi ve her iki gözün de yeteneklerine göre merceklerinin kalınlıklarının ayarlanması derinlik görme ve stereoskopik görme (çok boyutlu) açısından önemlidir. Burada göz kasları mikrometrik kasılmalar ile bu ayarlamaları yapar ve insanlar bir cisme bakarken net görüş sağlayabildikleri gibi, etraftaki cisimlerin yer, boyut ve uzaklık ilişkilerini de algılayabilir.
Görme olayı sırasında her iki gözün de, hangi uzaklıkta olursa olsun doğrudan bakılan cisimleri ve yüzeyleri net görmek için ayarlanması çabası vardır. Devamlı net görüş sağlayabilme olayına gözlerin Akomodasyon özelliği denir. Göz merceğinin yakın cisimlere bakarken kalınlaşması ve cisim yaklaştıkça da bu kalınlaşmanın artması ile uyum sağlanabilir. Pratik olarak, gözlere altı metreden uzak olan cisimlere bakarken, göz merceğinde uyum çabası kalmaz.
Diğer taraftan, altı metreden yakına gelen cisimlerin net görüntüsünü koruyabilmek için göz merceğinin ayarlanması gerekir. Yakınlaşma belirli bir noktaya geldikten sonra mercek netleşmeyi sağlayamaz hale gelir. Yaş ilerledikçe mercek dokusunun sertleşmesi sebebiyle yakın görme yeteneği de giderek azalır yaşlarında normal bir gözün sekiz santimetreye kadar yakın cisimleri net olarak görebilmesi mümkündür. Bu mesafe 45 yaşında 25 cmye ve 60 yaşında ise 100 cmye kadar çıkar.
Tek gözün diğer bir yeteneği de, ince detayları ayırabilme özelliği olan Aküitesidir. Göz yuvarlağının öne doğru uzaması, geriye doğru basıklaşması ya da kornea yapısında bir kavislenme olursa görme netliği bozulur. Örneğin; göz yuvarlağı ekseninin uzaması ile merceğin sağladığı net görüntü retina önüne rastlıyorsa, uzak cisimlere bakarken netlik sağlanamaz. Bu tip görme kusuruna Miyopi denir. Aksi durumda, göz yuvarlağı basıklaşarak, eksenin kısalması halinde, net görüntü retina arkasında bir yere düşecektir. Bu tip göz kusurlarına Hipermetropi denilir ve yakın cisimlerin net görüntüsü alınamaz.
Görme netliği ve detay görme zorunluluğu, işlemde kullanılan cisimlerin büyüklüğü ile ilgilidir. Ayrıca, işlem alanlarının ve cisimlerin aydınlatma düzeyi ile de ilgilidir. Yetersiz aydınlatma koşullarında zor seçilen incelikli kısımlar, ışık şiddeti artırıldığı zaman yeterli netlikle görülmeye başlar. Işık şiddetinin artırılması, gözbebeğinin küçülmesine ve gözün ince detay algılaması için daha uyumlu bir ayarlamanın gerçekleşmesine imkan sağlar.
Gözün görme netliği açısından, cisimlerin detay algılama zorunluluğu arttıkça alınabilecek ergonomik tedbir, detay görme seviyesi dikkate alınarak, gereken ölçülerde yüksek aydınlatmayı sağlamaktır. Yapılan araştırmalar, aydınlatma düzeyinin logaritmik bir şekilde artırılmasının, görme netliği doğrusal bir şekilde artırdığını göstermiştir.
Görme netliğinin artırılması için, uygun aydınlatma ve çalışılan yüzeylerde kontrast oluşturma önemlidir. Ancak, endüstride net görüntü elde etmek için aşırı düzeyde aydınlatmanın önemli sakıncaları vardır. Bu nedenle, ortam aydınlatma projelerinde, yapılan işin özelliklerine uygun optimal ışık şiddeti ve aydınlatma düzeyini belirlenerek yaklaşım sağlanmalıdır.
Karanlıkta yapılan çalışmalarda, gece sürücülüğü gibi hizmetlerde, insanların görme açısından karanlığa uyum yetenekleri önemlidir. İnsan gözü, aydınlık bir ortamdan karanlığa geçildiğinde, hızlıca bir uyum dönemi ardından uyum süresi uzadıkça gelişen bir karanlığa uyum özelliği artar. İki ortam arasındaki aydınlanma düzeyi farkı azaldıkça, karanlığa uyum o ölçüde kolaylaşır.
Aydınlık bir ortamdan karanlığa geçişte, gözlerin tam uyumu için geçecek süre 10 dakika ile 40 dakika arasında değişebilir. Karanlığa uyum, ışıklı bir ortama geçer geçmez ortadan kalkar. Aydınlık ortamına göz uyumu, karanlık ortama uyumdan çok daha hızlıdır. Ancak, 15 saniye ya da daha kısa süreli olarak ışıklı ortama çıkmak, gözlerin karanlığa uyum durumunu bozmaz. Böyle bir durumdan sonra yeniden karanlığa dönüşte yeniden bir uyum gerekmeksizin, karanlıkta algılama duyarlılığı devam eder.
İşitme özelliği Ses dalgalarının sinirsel algılanması ve merkezi sinir sistemine ulaştırılması insan kulağının özel yapısı ile sağlanmaktadır. Kulakta ses dalgaları sıvı dalgalanmalarına dönüştürülmekte ve bu sıvı dalgalanmalarının frekansı ve basıncının etkisi ise sinirsel bir uyarıya dönüştürülerek ses algılaması gerçekleşmektedir.
Ses dalgaları kulağın dış. orta ve iç kulak bölümlerinden geçerek algılanırlar. Dış kulak, kulak kepçeleri ile kafatası içine doğru giden kanaldan oluşmaktadır. Dış kulak kanalının sonunda kulak zarı bulunmaktadır. Dış kulağın görevi ses dalgalarını toplayarak kulak zarına ulaştırmaktır. Orta kulak ise kulak zarında meydana gelen titreşimleri mekanik değişime uğratarak iç kulağa iletirler. Orta kulaktaki boşluğun basıncının dış atmosferik basınca göre ayarlanmış olması gerekir. Bu sayede kulak zarının her iki tarafındaki basınçlar dengelenmiş olur.
İşitme netliğinin korunması, yutkunma sırasında açılan östaki borusundan orta kulağa giren hava ya da boşalan hava dış atmosferik basınca göre bir dengeleme ve basınç eşitlemesi yaparak sağlanır. Uçakla seyahat, yüksek dağlara tırmanma gibi hallerde östaki borusu yeterli ölçülerde açılıp basınç dengelenmesi sağlanamaz ise işitme kayıpları ve rahatsızlıklar hissedilir. İç kulaktaki, algı uçlarının ve hücrelerinin oluşturduğu algı ağı olan korti organı iç kulaktaki titreşimlere bağlı sıvı hareketlerini ve rezonans algılarını sinirsel uyarımlara dönüştüren transdüser görevi yaparlar.
Seslerin şiddeti korti organının hücrelerinin hareket boyutlarından, seslerin frekansı ise iç kulakta yer alan organın rezonansa girdiğinden algılanır. Çok yüksek gürültü ortamında, karışık frekanslardaki ses dalgaları, duyarlı ve narin yapılı algı düzenini zedeleyebilir. Sesin şiddetinin yüksek ve uzun süreli olması korti organını geçici ya da uzun süreli sakatlayabilir.
2.2. İnsanın Enerji Gereksinimi Makinanın belirli bir işi yapabilmesi için yakıttan sağlanan enerji ne ise, insan için besin aynı şeydir. Vücut ısısı, hareket ve iş ile kaybedilen enerji, yiyeceklerle alınan besin maddeleri içerisinde depo edilmiş bulunan kimyasal enerjinin parçalanması ve oksidasyonu ile kazanılmaktadır. Bu haliyle insan besin enerjisini depo eden bir akümülatör olarak düşünülebilir.
Besinlerin parçalanması ve oksidasyonu sonucunda ortaya çıkan enerji, genel olarak kcal ile belirlenmektedir. 1 kcal, 1 litre damıtılmış suyun sıcaklığını 14.5 oCden 15.5 oCye çıkarabilmek için kullanılan ısı enerjisidir. İnsan için gerekli enerji; karbonhidrat, yağ ve proteinlerin kimyasal ayrışması sonucunda ortaya çıkan ısının serbest hale geçmesi ile sağlanmaktadır. Enerji taşıyıcı olan bu besinlerin enerji değerleri Cetvel 2de verilmiştir.
Proteinin fiziksel enerjisi 5.3 kcal/gdır. Fakat proteinin vücutta tam olarak yanamaması nedeniyle, işe yarayan miktar ancak 4.1 kcal/g kadar olmaktadır. Karbonhidratlar iş enerjisinin esas kaynağıdır. Bunlar kolayca kullanılma özelliğine sahiptir. Bileşimlerinde C, H ve O bulunmaktadır. Karbonhidratlar hücrelerde özellikle kaslarda ve karaciğerde parçalanarak enerji dönüşümü sağlarlar.
Yağlar, enerji yönünden en zengin besin maddeleridir. Bileşiminde C, H ve O bulunmaktadır. Yağlar genellikle yedek enerji maddesidir. Büyük kısmı vücutta deri altı yağ dokularında toplanır. Şayet insan yeteri kadar besin almadan çalışacak olursa, depo edilen yağlar yakılmaya ve enerji sağlamak için kullanılmaya zorlanır. Bu durumda vücut, kendi yapısını yıkarak harcamak zorunda kalacağından zayıflar. İhtiyaçtan daha fazla besin alındığında ise yağların birikmesi sonucu insan şişmanlar.
Proteinlerin bileşiminde C, H, O dışında N da bulunmaktadır. Proteinler, özellikle organizmanın yapı malzemesi olarak kullanılan önemli bir biyolojik materyaldir. İnsan vücudunun %20 kadarı katı maddedir. Bunun da 1/4' ü proteindir. Proteinler ancak ihtiyaç olduğu zaman enerji kaynağı olarak kullanılabilmektedirler. Yağ ve karbonhidratlar vücutta depo edilebildikleri halde, proteinler depo edilememektedir.
İnsanın enerji harcaması İnsanın enerji harcaması 24 saat içerisinde kullandığı enerji miktarını belirtmektedir. Bu enerji harcaması üç grupta toplanmaktadır Yaşama payı Yaşantının hareketsiz bir şekilde devamını sağlamak amacı ile harcanan enerji miktarıdır. Harici olarak mekanik bir iş yapılmamaktadır. Bu enerji; kan dolaşımı, solunum işlemi, vücut sıcaklığının sabit tutulması, parçalanan vücut maddesinin onarılması vb. için kullanılmaktadır. Bu payın değeri ise canlının ağırlığına, yaşına, büyüklüğüne ve cinsiyet gibi faktörlere bağlı bulunmaktadır.
Cetvel 3. Yaşama payı için enerji harcaması (kcal/gün)
Serbest zaman payı İnsanlar uyanık kaldıkları süre içinde çalışma zamanı dışında hareket etmeden duramayacakları için, bir miktar enerji harcayacaklardır. Bu enerji harcaması istirahat ve çalışma zamanı dışında, insanın vakit geçirme şekline bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Oturma eylemi sırasında temel dönüşüm %5-10 kadar, ayakta durmada ise %10-20 kadar olmaktadır. Ortalama bir değer olarak serbest zaman harcaması kcal/gün alınmaktadır.
Normal bir erkek çalışma harcaması dışında kcal yaşama payı ve kcal serbest zaman harcaması olmak üzere günde kcal kadar bir enerji harcaması yapmaktadır.
İş payı İş için harcanan enerji, işin ağırlığına göre değişmektedir. Çalışma sonucu ortaya çıkan fazla enerji harcaması iş harcaması olarak alınmaktadır. İşin ağırlığına göre öngörülen enerji harcamaları Cetvel 5 de verilmiştir.
Cetvelde görüldüğü gibi, artan iş ağırlığına bağlı olarak, insanın iş için enerji harcaması artmaktadır. Ancak, insan vücudunun enerji yakabilme yeteneği sınırlıdır. Normal bir insan vücudu günde 4800 kcal kadar yakabilmektedir. Bu yakılan enerjinin ise ancak 2500 kcal kadarı işe dönüşebilmektedir. Kadınlarda ise işe dönüşen miktar 1800 kcal kadar olmaktadır. Enerji harcamasının kadınlarda düşük olmasının nedeni, kas hacmi ve solunum kapasitesinin erkeklere göre daha az olmasıdır.
Yapılan işin ağırlığına göre, nabız atışı, solunum kapasitesi ve vücut sıcaklığı da artmaktadır. İşin ağırlığına göre değişen bu değerler topluca Cetvel 6da verilmiştir.
Nabız frekansı özellikle yorgunluğun, oksijen harcaması ise enerji harcamasının belirlenmesinde değerlendirilmektedir. Çalışma süresi kısaldıkça insanın birim zamanda işe dönüştürebileceği enerji miktarı artmaktadır. Bir insanın enerji harcaması bir gün için %40, bir hafta için %21 ve 1 ay için %15 oranında artırılabilir. İnsan, devamlı çalışmalarda da belirli ölçüde normal güç sınırının üzerinde enerji harcaması yapabilmektedir.
Çalışan insanların duruş ve oturuş şekilleri, az ya da çok rahatsız edici olabilir. Otururken çok rahatsızlık duyan bir insanın (masa altına bacağının sığmaması, masanın yüksek olması vb.) enerji gereksinimini kcal/min kadar daha artırır (Cetvel 7).
Enerji harcamasının tahmini Enerji harcamasını tahmin edebilmek için Lehmann tarafından verilen değerler Cetvel 9da verilmiştir. Bu enerji değerleri net çalışma zamanı içindir. Saatlik ya da bütün günlük çalışmalarda daima kısa süreli dinlenme aralarının verilmesi nedeniyle bu değerler %10 daha az dikkate alınmalıdır.
Ergonomi-UYGULAMALI ANTROPOMETRİ Çalışan insanların fiziksel rahatlıkları ve beden yeteneklerini en üst düzeyde kullanabilmeleri öncelikle, kullandıkları malzemeler, çalışma yüzeyleri ve hacimlerin onların boyutlarına uygun olmasına bağlıdır. Her türlü araç ve gereci kullanan iş görenlerin boyut farklılıklarını gözeterek ara kesit tasarımları yapmak çok önemlidir. Böyle bir yaklaşımda Antropometri teknikleri kullanılır.
Antropometri Antropometri; insan vücudunun boyutları ile ilgilenen özel bir bilim dalıdır. Bu boyutlar; uzunluk, genişlik, yükseklik, ağırlık, çevre boyutları gibi farklı boyutları içerir. Antropometrinin biyomekanik yaklaşımı ise genelde; hareket hudutları, kuvvet gereksinimi, davranış hızı gibi yaklaşımlarda insan vücudu boyutlarının etkisini inceler. İnsanların antropometrik özellikleri değişik nedenlerle inceleme konusu olmuştur.
Bir terzinin müşterisine dikeceği elbise için aldığı ölçülerden başlayarak, toplu imalat yapan tekstil endüstrilerinde kullanılan antropometrik ölçüler ve numaralar, ev eşyaları ve gereçleri imal eden kuruluşların insan boyutlarını esas alan tasarım çalışmaları, günümüzün en ileri tekniklerinin kullanıldığı uzay uçuşlarında astronotların oturma yerleri ile devinim alanlarının saptanması gibi pek çok alanda, klasik antropolojinin ölçme teknikleri kullanılmıştır. Ergonomik amaçlarla antropometri yaklaşımlarında ise Statik ve dinamik antropometri olarak bilinen iki farklı metod geliştirilmiştir
Antropometrik Verilerin Kullanılma Amacı Ve Yeri Yapılacak antropometrik ölçülerin iyi seçilmiş olması ve önceden belirlenmiş bir amaca dönük olması halinde; işlem alanları, insanların sığacağı hacimler, iş yeri boyutları, iş görenlerin kullanacakları araç, gereç ve makineler ile uyum açısından önemli yararları vardır. Hangi antropometrik yaklaşım kullanılırsa kullanılsın ölçülerin, tasarımı söz konusu araç, gereç ve makineyi kullanacak kişilerden ve istatistik metotlar ile alınmış olması gerekir. Bunu gözetmediğimiz hallerde tasarım sonucu ortaya çıkan mal ve malzemeler yeterli ölçülerde rahat, kullanışlı ve verimli olmazlar.
Çoğu makine ve sistem tasarımlarında ise, çeşitli antropometrik boyutlar gösteren insanların kullanımını düşünmek zorunludur. Örneğin otomobillerdeki sürücü koltukları tek bir kullanıcı için tasarımlanamayacağı için, sürücü koltuğuna kim oturursa otursun, rahat ve etkin bir şekilde sürücülük görevini yerine getirmesi sağlanmalıdır. Bu nedenle de otomobillerin sürücü koltukları ayarlanabilir bir düzenekle imal edilir. Bazı koltuklar sadece ileri geri ayarlandığı halde, daha modern sürücü koltuklarında yükseklik ayarlaması da düşünülmüştür.
Antropometrik araştırmaların ortaya çıkardığı diğer bir gerçek de ortalama boyutlarda ve standart bir insan tipinin olmamasıdır. İstatistik veriler hangi seçilmiş insandan elde edilmişse sadece, söz konusu örnek gurubun boyutlarının ortalamasını temsil eder. Büyük bir mağazada, malların sergilendiği raflar ve kasa bankolarının yükseklikleri ortalama insanlara göre tasarlanır. Antropometrik Verilerin Kullanılma Amacı Ve Yeri-I
Burada, ortalama boyutlardan farklı insanların da bir ölçüde zorlanmalarına rağmen, aynı rafları ve bankoyu kullanabileceği kabul edilir. Benzer şekilde çeşitli ağırlıklardaki mal ve malzemelerin dizildiği rafların yada çalışma yüzeylerinin tasarımında en uzun ya da en kısa insan, en çok ve en az kullanılan yer ve en ağır ya da en hafif malzemelerin yerleştirildiği raf gibi kriterler ile boyut tercihleri söz konusudur.